​​Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon

​Bezmialem Vakıf Üniversitesinin 2010 yılında kurulması ile birlikte Tıp Fakültesi bünyesinde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı kurulmuştur. 2012 yılı itibari ile FTR anabilim dalımız bünyesinde Romatoloji Bilim dalı da kurulmuş ve Romatoloji hastalarına hizmet verilmeye başlanmıştır.  Kliniğimizde; tüm odaların iki yataklı olduğu 12 yataklı servis bulunmaktadır. 2 genel fizik tedavi, 1 dal polikliniği (Bel ve boyun fıtığı, el, çocuk, lenfödem ve yetişkin hemipleji polikliniği, osteoporoz ve ağrı polikliniği) 3 romatoloji-biyolojik ajan tedavi polikliniği ve 1 enjeksiyon polikliniği olmak üzere her gün 7 poliklinikte hizmet vermekteyiz. Ayrıca Fatih semt polikliniğimizde 1 uzman hekim, Eyüp semt polikliniğimizde 1 uzman hekim ve Dragos yerleşkemizde de 1 uzman hekimle fizik tedavi polikliniğimiz hizmet vermektedir. Ayaktan tedavi ünitemizde genel fizik tedavi ve elektroterapi ünitesi, Ortopedik Rehabilitasyon Ünitesi, El Rehabilitasyon Ünitesi, Lenfödem Rehabilitasyon Ünitesi, Nörolojik Rehabilitasyon Ünitesi ve Pediatrik Rehabilitasyon Ünitesi yer almaktadır. Poliklinik ve tedavi ünitesi hizmetlerimiz haftanın her günü devamlıdır.

Hakkımızda

​FTR anabilim dalımızda yıllık yaklaşık 80.000 poliklinik hastası muayene ve tedavi edilmektedir. Her gün yaklaşık 650 hasta ayaktan tedavi ve rehabilitasyon programına alınmaktadır. Anabilim Dalımızda 1 Profesör, 1 Doçent, 2 Yardımcı doçent, 5 Uzman, 2 Araştırma Görevlisi, 12 fizyoterapist, 15 fizik tedavi teknikeri,1 hemşire, 7 sekreter ve 2 personel görev yapmaktadır

Çarşamba ve Perşembe günleri 16.00-17.00 arası seminer, makale, olgu sunumu ve dergi kulübü saati olarak düzenlenmiştir. Ayda bir kez Cuma 7.30-8.30 arası beyin cerrahisi, nöroloji, el hastalıkları, çocuk hastalıları toplantısı, 15 günde bir Cuma 16.00-​17.00 saatleri arası ortopedi toplantısı, ayda bir Perşembe günleri saatleri arası 7.30-8.00 kez omurga toplantısı, ayda bir kez pazartesi günleri saat 7.30-8.30 arası romatoloji toplantısı düzenlenmektedir.

Günümüzde hastalıkların teşhis ve tedavisindeki gelişmeler baş döndürücü bir hızla devam etmektedir. Bu gelişmelerin en önemlilerinden biri olarak rejeneratif tıbbın gelişmesi, önceden tedavi edilemeyen yaralanma veya hastalıkların tedavisinde oyun değiştirici olarak yerini almıştır. Rejeneratif (yenileyici) tıp, hastalık, yaşlanma, doğuştan bozukluk veya travmaya bağlı hasar nedeniyle işlevini yitiren hücre, doku veya organların normal fonksiyonunu yeniden sağlamak için onarım, yerine koyma veya yenilenmesi işlemidir. Rejeneratif tıp uygulamaları ile hasarlanan hücre, doku veya organların yapı ve fonksiyonlarını yeniden kazanmasını sağlar. Rejeneratif (yenileyici) tıp, kalp damar hastalıkları, santral sinir sistemi, onkoloji, diyabet, cilt ve ortopedik rahatsızlıklar gibi çok sayıda kronik dejeneratif bozuklukların tedavisinde uygulama alanı bulmaktadır.

Birimlerimiz
  • Romatoloji polikliniği
  • Bel ve boyun ağrıları polikliniği
  • Osteoporoz polikliniği
  • El hastalıkları polikliniği
  • Omuz ve diz hastalıkları polikliniği
  • Lenfödem polikliniği
  • CP polikliniği
  • Hemipleji polikliniği

Polikli​niklerimiz 
  • Fatih semt polikliniği
  • Eyüp semt polikliniği
  • Dragos Hastanesi​​

Ankilozan Spondilit

Ankilozan spondilit müzmin bir iltihabi omurga ve/veya eklem hastalığıdır. Omurga dediğimiz yapı boyundan kuyruk sokumuna kadar uzanan kemiksi yapıdır. Omurga ve onların arasında bulunan yumuşak kıvamlı diskler ve ligamanlar sayesinde bel, boyun ve sırt farklı yönlere rahatlıkla hareket edebilir ve esneklik kazanır. Ankilozan spondilit dediğimiz hastalık ise ligamanların ve disklerin omurgaya yapıştıkları yerlerde iltihap gelişme olayıdır. İltihabın tüm omurga boyunca ilerlemesi 'Ankiloz' yani 'kaynaşmaya' yol açar. Bu durumda omurgada hareket kabiliyeti ve esnekliği kaybolur ve omurga sertleşir. Omurgada şekil bozukluğu ve kamburluk gelişir.

Ankilozan spondilit aslında bir sürecin son halidir. Sakroiliit dediğimiz leğen kemiğinde gelişen iltihapla başlayan bu sürecin ilerlemesi, bel, sırt ve boyuna kadar ilerlemesi ve hareket kısıtlılığı gelişmesi ankilozan spondilittir. Buna karşın ankilozan spondilit her zaman leğen kemiğinden başlamayabilir. Daha az görülen bu durumda, iltihap, omurganın farklı bölgesinden yani bel, boyun ve sırttan başlayabilir ya da diz, kalça veya omuz ekleminde şişlik ile başlayabilir hatta bazen sadece topuk ağrısı ve basamama ile de başlayabilir. Nerden başlarsa başlasın en sonunda omurgada kaynaşmaya ve hareket kısıtlılığına yol açarsa o zaman ankilozan spondilit ifadesi kullanılabilir.

Ankilozan spondilit geniş bir ailenin bir üyesidir. Bu ailenin ismi spondiloartrittir. Spondiloartritlerde ankilozan spondilit dışında, sedef artriti, iltihabi barsak hastalığına (Crohn veya ülseratif kolit) bağlı omurga ve eklem iltihabı da mevcuttur.

Ankilozan spondilit sadece omurga ve eklemde mı iltihabı yapar?


Maalesef omurga dışında, omuzlar, kalçalar, kaburgalar, göğüs kafesi, el ve ayakların eklemlerinde de yapabilir. Entez noktaları denilen tendon ve bağğların kemiklere yapıştığı noktalar örneğin topuklarda da iltihap olur. Bazen gözlerde üveit veya irit yapar ve nadiren de akciğer ve kalp etkilenebilir.

Ankilozan spondilit kimlerde ve hangi yaşlarda görülür?

Erkeklerde 2-3 kat daha fazla görülür. Genelde 20-30 yaşlar arasında teşhisi konulur. Hastalık 16 yaş öncesi de başlayabilir.

Kimler ankilozan spondilit açısından risk altındadır?

Ailesinde ankilozan spondilit veya diğer spondiloartrit grubu üye hastalıklarını taşıyanlarda daha çok görülür. Bir gen olan HLA-B27'nin kandaki pozitifliği ankilozan spondilit riskini arttırabilir. Sigara içmek hastalığın şiddetini artıran en önemli risk faktörü olarak gösterilmiştir. Bu nedenle sigara içici iseniz bırakmanız son derece önemlidir

Ankilozan spondilitte hangi belirtiler mevcut?

En çok görülen belirti bel ve/veya sırt ağrısıdır. Ağrı, tutukluk ve eklem hareketlerinde kısıtlama sıkça görülen belirtilerdir. Bazen belirtiler dizde veya ayak bileğinde şişlikle başlar. Bazen hasta topuk ağrısı ile gelir. Bu ağrıların kendine has özellikleri mevcuttur. Özellikle gece ve hareketsizlik sonrası artan ağrılardır. Ağrılar gündüz ve hareketli dönemde daha az hissedilir. Ayrıca sabah tutukluğu tipik bir özelliktir. Genelde hastalar sabahları en az 30 dakika süren bir katılıktan söz ederler.

Ankilozan spondilit teşhisi nasıl konulur?

Teşhis, doktor tarafından detaylı bir hastalık sorgulaması, detaylı bir kas iskelet sistemi muayenesi ve ölçümü, kan tahlilleri, HLA -B27 bakılması, radyografi ve gerekirse sakroiliak (leğen kemiği eklemi) ve/veya omurganın magnetik rezonans görüntüleme (EMAR) yöntemleri ile konulmaktadır.

Ankilozan spondilitin tedavisi var mıdır?

Elbette ki tedavi mevcuttur. Çok erken ve doğru tedavi ile iltihap kontrol altına alınabilir. Bu hastalıkta ilaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, yüzme, yoga ve pilates çok önemlidir ve şekil bozukluğunu engeller ve esnekliği korur.

Ankilozan spondilit tedavisi, 3 ayrı bölümden oluşmaktadır. İlaç tedavisi, ilaç dışı tedavi ve cerrahi tedavi.

İlaç tedavisi çok başarılıdır. Daha önce kullandığımız sulfasalazin ve nonsteroid anti-infalamatuvar ilaçlara ek olarak özellikle son 20 yılda tedavide farklı yeni kuşak ilaçlar da bulunmuştur. Tabii ki hastalık her hastada aynı seyretmediği gibi tedaviler de her hastada farklı olabilir. İlaçlar tamamıyla hastanın mevcut durumuna göre doktor tarafından hastayla paylaşılarak seçilir. İlaçların olabilecek yan etkilerini kontrol etmek, etkinliğini değerlendirmek ve detaylı muayenesi için, hastaların 1-3 ayda bir kontrolleri gerekmektedir.   

İlaç dışı tedavilerin başında eğitim gelmektedir. Bazen hastalar internet üzerinden yanlış bilgiler edinirler strese girerler. En doğru bilgilendirme hekim tarafından yapılır. Hastalığın nedeni, seyri, oluşturabilecek yan hastalıkları, ilaçlar, ilaçların yan etkileri, günlük yaşam aktivitede dikkat edilmesi gerekenler, koruma, beslenme, baş etme ve diğer bilgilerin paylaşılması hem hastaya ve hem hasta yakınları için gerekmektedir. Diğer önemli ilaç dışı tedaviler ise egzersizdir; aerobik, germe, kuvvetlendirme egzersizleri.   Fizik tedavi uygulamaları örneğin sıcak, soğuk, elektrik akımları, kaplıca tedavisi v.s. Günlük işleri kolaylaştırıcı yardımcı cihazlar, psikolojik destek, stressiz yaşam, davranış tedavileri ise ilaç dışı tedavi yöntemlerinden birkaç örnektir.

Cerrahi tedavi ise hastalığın ileri döneminde, deformiteleri düzeltmek ve işlevsellik kazandırmak amacıyla yapılan cerrahilerdir. Cerrahiler, basit cerrahilerden (sinir ve tendonları serbestleştirmek), büyük ve komplike cerrahilere kadar (eklem protezleri, omurga düzleştirme ameliyatları) değişmektedir.
 
Ankilozan spondilitin komplikasyonları nelerdir?

Gözde görülen ön üveit en sık rastlanan komplikasyondur. Gözlerde kızarma, yanma ve ağrı ile kendini gösterir.

Omurgada kırıklar ve omurilik yaralanması bu hastalarda artmıştır. Her ne kadar omurga kemikleşmiş ise de içi zayıftır ve küçük bir travma bile kırıklara yol açabilir. Bu durumlar radyografi ve tomografi ile tespit edilebilir ve gerekirse operasyonla kırıklar sabitleştirilebilir.

Nörolojik problemler örneğin 'kauda ekina' dediğimiz durum ise çok ileri ve yerleşmiş hastalarda, nadiren gelişebilir. Belirtisi bacaklarda uyuşma, karıncalanma ve kas kuvvet kaybı, hatta mesane ve barsak kontrol kaybı ve cinsellik kaybıdır.

Kalp ve damar hastalıkları olarak da en çok aort kapak yetmezliğine bağlı kalp yetmezliğidir. Bacaklarda ödem ve hareket ve egzersiz sonrası kısa soluk almalarıyla kendini belli edebilir.

Akciğer hastalıkları da gelişebilir. Hastalık göğüs kafesini etkilediği için akciğerin yeterince genişlemesi kısıtlanır.

Barsak ülserasyonları ise bazı hastalarda görülebilir. Barsak duvarında ülserleşmeler olabilir genelde her hangi bir belirti ve bulgusu yoktur.

Hastalığımın tedavisinde bana düşen pay nedir?
  1. Stres ve sıkıntıdan uzak yaşamak
  2. Bir uzman hekimin takibine girmek
  3. İlaçları düzenli kullanmak, kontrollere düzenli gitmek
  4. Günde en az 8 saat uyumak
  5. Egzersiz yapmak, egzersiz ve istirahatı dengede tutmak
  6. Eklemleri korumak
  7. Fizik tedavi ve kaplıcadan faydalanmak
  8. Gerektiğinde işleri kolaylaştıran yardımcı cihazları kullanmak
  9. Sağlıklı beslenmek. Mümkün mertebe Akdeniz mutfağı usulü beslenmek
  10. En iyi diyet hububat, meyve, yeşillik, yeteri kadar et çeşitleri ve az miktarda yağdır
  11. Doymuş yağ asitleri az ve özellikle balık yağı gibi doymamış yağ asitleri fazla tüketmek
  12. Omega 3 tüketmek

Fibromiyalji

Fibromiyalji Nedir?
Fibromiyalji; yaşam kalitesini ciddi derecede bozan, yaygın kas ağrıları, baş ağrısı, yorgunluk, bitkinlik, halsizlik, uyku düzensizlikleri ve bazen de spastik kolit dediğimiz tuvalete çıkma problemlerinin eşlik ettiği kronik bir hastalıktır.

Günlük hayatı nasıl etkiler?
Kişilerde iş kalitesini düşme, dikkat ve algılamada azalma sıklıkla gözlenir. Yaşam keyfinizi etkilediği için motivasyonu ve verimliliği düşürür. Amerika'da yapılan istatistiklerde; iş gücü kaybına yol açtığı için, maliyeti en yüksek hastalıklar sıralamasında, kalp hastalıklarının ardından ikinci sırada yer aldığı belirlenmiştir. Yani ekonomiyi, iş hayatını ve gündelik yaşamı olumsuz etkileyen fibromiyalji için 'çağın hastalığı' diyebiliriz.

Fibromiyalji en çok kimlerde görülür?
Kadınlarda ve genç erişkin grupta çok sık görülür. Özellikle menopoz döneminde artış gözlenir.

Neden daha çok kadınlarda görülüyor?
Kadınlarda değişen hormonal sistemlerin (adet dönemleri, menopoz) ortaya çıkardığı stres ve kaygı, baş edilmesi güç durumlara neden olur. Bu durum, hastalığın tekrarlamasında ve yerleşmesinde uygun zemin hazırlar.
Kadınların adet dönemleri, menopoz ve hormonal dengelerdeki değişiklikler gibi fizyolojik etkenlere ek olarak; spor alışkanlığının olmayışı, evde vücutlarına fazla yüklenmeleri, aşırı temizlik yapmaları ya da sık sık ev eşyalarının yerlerini değiştirmeleri gibi etkenler fibromiyaljiye zemin hazırlamaktadır. Ayrıca soğuk-sıcak farkına maruz kalmak gibi çevresel etkenler de fibromiyaljinin nedenleri arasında sayılabilir.

Fibromiyalji'nin nedeni nedir?
Nedeni tam olarak bilinmemektedir. Daha çok hassas yapılı ve her şeyden çabuk etkilenen kişilik yapısındakilerde görülür. Mükemmeliyetçiler, iş bağımlıları ve uygun olmayan çevresel faktörlerin olduğu ortamlarda çalışanlar (mimarlar, diş hekimleri, ofiste masa başı işi yapanlar, borsacılar, gazeteciler…) bu grubun içinde değerlendirilebilir.

Hastalık belirtileri nelerdir?
Hasta, ağrının bir yerden başlayıp bütün vücuduna yayıldığını ifade eder. Ağrı; yanıcı, sızlayıcı olarak tarif edilir. Uyku bozukluğu; çok uyuma, bazen uykusuzluk sonuçta derin olmayan ve dinlendirmeyen uykuyla birlikte kişinin duygu durumu bozulur. Yanıcı ağrılara bazen dengesizlik hissi, karın ağrısı ve tuvalete çıkma alışkanlıklarında değişiklik gibi şikayetler de eşlik eder.

Tanı nasıl konulur?
Bir hastaya fibromiyalji teşhisi koymak için; üç ay şikayetlerin ve belirtilerin devam etmesi gerekir. En az 12 noktada (ensede baş-boyun geçiş noktası, önde iman tahtasının yanı, omuz başları, dirsek dış yüzü, kürek kemiğinin iç yüzleri, bel kalça geçiş noktası, kalçada dış yan dış, diz iç kısımları vb.) ağrıya hassas olunması temel şarttır. Hastanın şikayetlerinin ve hikayesinin yanı sıra yapılacak tetkiklerle tanı konulur. Sık sık başka hastalıklarla karıştırılan fibromiyalji'de, bu karışıklığı önlemek için yapılacak tetkikler büyük önem taşır.

Hangi doktora gitmek gerekir?
Fibromiyalji hastaları teşhis ve tedavi için Fizik Tedavi ve Rehabilitason yada romatoloji uzmanına başvurmalıdır. Ancak komplike bir hastalık olduğu için tedavisinde birçok branştan destek alınabilir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uzman hekiminin idaresinde; psikolog, iş-uğraşı terapisti ve fizyoterapistten yardım alınabilir. Gerekli olduğunda diğer branş hekimlerinden konsültasyon desteği alınır ve tedavi multidisipliner şekilde yönlendirilir.

Fibromiyaljik olmamak için ne gibi önlemler alabiliriz?
  • Hava koşullarına uygun giyinme
  • Havasız ortamlardan kaçınma
  • Hava akımları arasında kalmama
  • Sigaralı ortamlarda bulunmama
  • Stresten kaçınma, stresle mücadele yollarını öğrenme
  • Kendisiyle barışık yaşayabilmesi için gerekirse psikolog desteği almak
  • Sağlıklı beslenme
  • İş-dinlenme saatlerini uygun ayarlama
  • Çalışma ortamını düzenlemek: Ergonomik koltuk, uygun yükseklikte masa, göz hizasında bilgisayar monitörü, dirseğin-kolun düşmesini engelleyen klavye gibi.
  • Kendine uygun, gerçekten severek yapacakları ve relaks olabilecekleri hobiler edinmek
  • Kendine uygun sporu yapma
  • Yoga, yüzme, thai-chi ve tai-bo gibi ruh ve vücut bütünlüğü getiren aktiviteler yapmak

Nöral Terapi

​Nöral Terapi Nedir?

Hastalıklarımızın ve geçmeyen ağrılarımızın temelinde yaşamımız boyunca geçirdiğimiz mikrobik hastalıklar, ameliyatlar, kazalar, fiziksel ve psikolojik travmalara bağlı otonom sinir sisteminde oluşan kalıcı olabilen bio-elektriksel hasarlı alanlar bulunmaktadır.

Nöral terapide bedenin network ağı olan otonom sinir sistemindeki bio-elektriksel sorunlu alanların (bozucu alanların) cildine lokal anestezik enjeksiyonu yapılır. Bu enjeksiyon ile olumsuz uyaranlar nötralize edilerek iletişimdeki bozukluk düzeltilmekte ve vücudun kendi kendini iyileştirme, denge sağlama sistemi aktive edilmektedir.

Nöral Terapinin Etkili Olduğu Hastalıklar Nelerdir?

Nöral terapi hemen her hastalıkta kullanılabilen bir tedavi metodudur.Özellikle klasik tıbbın yetersiz kaldığı uzun süreli, geçmeyen ağrılarda çok etkin bir yöntemdir.

Migren, gerilim tipi baş ağrısı, küme tipi baş ağrısı, trigeminal nevralji, fibromiyalji (yumuşak doku romatizması), bel-boyun-sırt ağrısı ve fıtıkları, omurga kireçlenmeleri, tüm nevraljilerde ( zona ağrısı, nöropatik ağrı, sinir travmaları), yüz felci (periferik fasiyal paralizi), karpal tunel sendromu (el bileği sinir sıkışması), ulnar oluk sendromu, diz, omuz ağrısı, tendinit, spor yaralanmalarında nöral terapi uygulanabilir.

Nöral Terapi Kimlere Uygulanabilir?

Nöral terapi çocuk ve yaşlılar dahil olmak üzere her yaşta hastaya uygulanabilir. Ayrıca hamile ve emziren annelerde uygulanmasında sakınca bulunmamaktadır. Tansiyon ve şeker hastalığı gibi hastalıkları bulunan hastalara; ilaçlarını kesmeleri veya ilaçlarının dozunu değiştirmeleri gerekmeden nöral terapi uygulanabilir. Sadece kortizon kullanan hastalarda vücut tümden baskılandığı için tedavinin etkinliği azalabilir. Anti-koagülan (kan sulandırıcı) ilaç kullananlarda dikkatli davranılmalıdır.

Nöral Terapinin Uygulanmaması Gereken Durumlar Nelerdir?

Kullanılan lokal anestezik ilaçlara karşı önceden bilinen alerjisi olan hastalara ve Multiple Sklerozun akut evresi, Myastenia Graves olan hastalarda nöral terapi uygulamaktan kaçınılmalıdır.

Nöral Terapi Nasıl Uygulanır?

Nöral terapi hastalığın kaynaklandığı bozucu alana ait cilt bölgesine uygulanan bir enjeksiyon tedavisidir. Tedavi süresi ve uygulama sıklığı hastalığa ve kişiye göre değişir. Nöral terapi seanslarında ilgili bölge cildine küçük iğnelerle kısa etkili lokal anestezikler (procain ve lidokain gibi) yapılır. Bu enjeksiyonlarda amaç lokal anesteziğin anestezik etkisinden değil bio-elektriksel etkisinden faydalanıp otonom sinir sisteminde olumlu uyarı oluşturmaktır. Bu uyarı sinir ağında yayılır ve eskiden kalmış sinir hasarları bio- elektriksel olarak düzeltilir.

Nöral Terapinin Yan Etkisi Var Mıdır?

Nöral terapinin yan etkileri oldukça nadir olup, hastalar işlem sonrası günlük yaşantısına dönebilir. En sık görülen yan etki; enjeksiyon yerinde morluk, geçici ağrı ve uyuşukluktur. Çok nadir  olarak lokal anestetiğe bağlı alerjik reaksiyon gelişebilir.


Ozon Tedavisi

Ozon Tedavisi nedir?

Ozon (O3) üç oksijen atomundan oluşan renksiz, keskin kokulu doğal bir gazdır. Yer yüzeyi yakınlarında toksik ve kirletici olan ozon, stratosfer tabakasında zararlı ultraviyole ışınları süzücü rolüyle hayati önem taşır. Keşfinden sonraki ilk yıllarda dezenfeksiyon amacıyla kullanılırken yıllar içerisinde yapılan çalışmalar medikal kullanımını gündeme getirmiştir.

Ozon tedavisi, belirli bir miktarda ozon/oksijen karışımının vücut boşluklarına ya da dolaşım sistemine uygulanması olarak özetlenebilir. Ozon/oksijen gaz karışımı intravenöz, intramuskuler, intraartiküler, intraplevral, intrarektal ve intradiskal uygulanabildiği gibi topikal de uygulanabilir.

Günümüzde yaşam süresinin kaliteli bir şekilde uzaması ve bireyin sağlıklı yaşlanmasını destekleyen tedavi sistemlerinden biriside ozon tedavisidir.

Ozon tedavisi, etkisi bilimsel olarak kanıtlanmıştır ve halk dilinde kan yıkama olarak bilinmektedir. Ozon tedavisi farklı yöntemler ile hastaya ve hastalığa göre uyarlanabildiği için sürekli gelişen bir tedavi yöntemidir.

Ozon terapi uygulaması alyuvarların, doku düzeylerinde oksijen salgılamasını arttırır, kılcal damarlarının açılmasını ve dolaşımın hızlanmasını, virüs, bakteri ve mantarların vücutta ürememesini sağlamaktadır.

Ozon tedavisi uygulama yöntemleri nelerdir?

Major Otohemoterapi: Hastadan alınan 50 – 100 CC kanın özel laboratuvarlarda ozon gazı ile birlieştirilip yeniden hasta bireye nakil işlemidir.

Minor OtoHemoterapi: Özel cihaz eşliğinde 3 – 6 cm3 miktarın ozon gazı, hasta bireyin eklem içi, adele ve deri altına enjekte edilebilmektedir.

Kese İçerisinde Ozon Tedavisi: Tek kullanımlık olan ozon kesesinin, bacak yaralarında uygulanma işlemidir. Diğer yöntemler ile birlikte kolaj oluşturulup hastaya uygulanabilmektedir.

 Ozonlu Su ile Tedavisi: Hasta bireye, hastalıklı bölgeye özel olarak hazırlanan tedavi yöntemidir.

Lavaj Uygulamaları: Bağırsaklarda oluşan iltihapların temizlenmesinde uygulanan bir yöntemdir. Ayrıca kronik sistit ve mesane rahatsızlıklarında da tercih edilen bir yöntemdir.

Ozon Tedavisi Hangi Hastalıklarda Uygulanır?

Damar dolaşım bozukluklarının tedavisi ve damar hastalıklarını önlenmesinde kullanılır,

Reynaud Fenomeni (ellerde dolaşım bozukluğu)

Burger Hastalığı (ayaklarda dolaşım bozukluğu)

Diabet (Şeker hastalığı):Pankreas hücrelerinin yenilenmesi ile doğal insülin salınımını arttırıyor hastanın ilaç ihtiyacını azaltıyor

Şeker hatalığına bağlı yaralarda

İnsülin direncine bağlı kilo artışında

İlaç ihtiyacını azaltılmasında kullanılır

Metabolik Sendrom, Aterosklerotik hastalıklar ve tip 2 diyabetin en önemli ve en sık görülen nedenleri arasında yer alır. Metabolik Sendromun en yaygın kabul gören tanımlama kriterleri şunlardır:

Abdominal obezite: bel çevresi erkeklerde >94 (veya >102) cm, kadınlarda >80 (veya >88) cm,

Trigliserid yüksekliği (≥150 mg/dl),

HDL kolesterol düşüklüğü (erkeklerde<40 mg/dl, kadınlarda <50 mg/dl),

Kan şekeri yüksekliği (açlık plazma glukozu ≥100 mg/dl),

Kan basıncı yüksekliği (≥135/80 mmHg)

Bu kriterlerden herhangi üçünün bir kişide bulunması metabolik sendrom olarak kabul edilir.5 Uluslararası Diyabet Federasyonunun tanımlamasında bu üç kriterden birinin mutlaka abdominal obezite (karın bölgesinde yağlanma) olması şartı vardır

Kolit 'in akut kanamalı ve kronik evrelerinde hastalığın kontrolünde ve atakların sayı ve şiddetinde azalmaya yardımcı ilaç ihtiyacını azaltmada destek tedavi olarak kullanılır.

Romatizmal hastalıklar

Hastaların ilaç ihtiyacını azaltmada ve ağrılarının kontrolüne yardımcı ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak deformasyonları önlemek

Kireçlenme diz, omuz gibi eklemlerde lokal uygulama

Topuk dikeni

Tenisçi dirseği

Fibromiyalji

Kronik yorgunluk sendromu, fibromiyalji ve stres (Yönetici Hastalığı)

Uyuyorsunuz ve uykunuz yetmiyor mu?

Sabah yorgun mu kalkıyorsunuz?

Kas ağrılarında

Hipotiroidiye bağlı metabolizma yavaşlamasında

Uyku bozuklukları

Ani işitme kaybı ve kulak çınlaması/baş dönmesi

Kanserde kemoterapi ve radyoterapiye destek tedavi

KOAH (Kronik bronşit) ve Astım ve alerjiler

Ameliyat öncesi ameliyata ve sonrasında hızla iyileşmeyi sağlamak

Yanıklar

İş kazaları sonrası oluşan yaraların tedavisinde

Bel fıtığı tedavisi

Virüslerden kaynaklanan hastalıklar

Hepatitler Hepatit B ve C de hastanın karaciğer fonksiyonlarını korumak kanser ve sirozdan korunmak adına

Zona

Herpes virüs (genital)

HİV

Vajinal bakteriyel ve mantar enfeksiyonlarında ozon tedavisi kullanılmaktadır.

Ozon Terapi uygulamasının sonuçlarına bakıldığı zaman;

  • Doku ve hücrelerde oksijen oranı artar.
  • Bağışıklık sistemi güçlenir.
  • Alyuvarlarda ki elastikiyet artar ve kılcal damarlarda ki oksijen mikterı artar.
  • Hızlı bir şekilde büyüyen kanser hücrelerinin çoğalması ve yayılması yavaşlatılır.
  • Hücre içinde ki solunum artar.
  • Böbreklerde ki süzme fonksiyonu daha güçlü hale gelir.
  • Karaciğer hücreleri aktifleşir.
  • Vücudun daha güçlü ve zinde olması sağlanır.


PRP

PRP, "Platelet Rich Plasma" platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma uygulamasıdır. Bireyin kendi kanın özel laboratuvarlarda işlenmesinin ardından trombosit ve vücutta ki normal kan değerlerinden daha yüksek düzeyde ürün elde edilmektedir.

Uygulama hangi yollarla yapılmaktadır?

PRP uygulamaları, hekim tarafından hasta bireyden 20 cc civarında kan alınır, özel laboratuvarlarda, steril, pıhtılaşma önleyici kimyasallar içeren kitler, bir ya da iki defa olmak üzere santrifuj yapılmaktadır. Santrifujun ardından bileşenlere ayrılan kanın 5 kat üstünde trombositler elde edilir. Elde edilen trombositlerden uygun miktarda plazma ile beyaz kan ve kırmızı kan hücreleri alınır, homojenize halde ve eşit miktarda hücre olması sağlanır. Elde edilen serum tamamen bireye ait olduğu için, kişiye hiçbir şekilde bulaşıcı hastalık ve alerjik reaksiyon riski taşımamaktadır.

PRP uygulamasının etkisinin kesin bir şekilde görülmesi için 3 hafta aralık ile 3 seans şeklinde yapılmaktadır. Uygulama yapan hekim tarafından 6 – 12 ay süre ile hastanın kontrole gelmesi ve etkinliğin korunması için seans tekrarı yapılmaktadır.

PRP, yaraların iyileşmesini, hücrelerin onarımını sağlamanın yanı sıra kolejen üretimi sağlayarak yeni kılcal damar üretimini arttırır ve cildin canlanmasını sağlamaktadır.

PRP uygulaması aynı zamanda aşil tendon yaralanamalarında başvurulan bir tedavi yöntemidir.

PRP, tedavisi sayesinde aşil tendon tedavi süreci hızlandırılmaktadır. PRP vücudun tedavi noktalarını uyararak tendonun onarım sürecine öncülük yapmaktadır. PRP uygulaması aynı zamanda aşil tendon operasyonlarından sonra ki süreçlerde destek amaçlı tedavi yöntemlerinden biridir.


Romatoid Artrit

Romatoid artrit veya Türkçede sıkça 'iltihabi eklem romatizması' denilen hastalık, genetik yani irsi bir hastalıktır. İrsi demek, illaki tüm aile fertlerinde görülür anlamına gelmez. Bu genler sadece kişide hastalığa karşı bir yatkınlık kazandırır. Yatkın olan kişilerde ise tetikleyici bir dış etken gerekmektedir. Bu dış eken halen daha net olarak tespit edilmemiştir ancak stres, mikrop, travma, sigara, hormonlar ve bazı diğer sebeplerin olabileceği tahmin edilmektedir.

Romatoid artrit nasıl bir hastalıktır?

Romatoid artrit vücudun savunma sistemi ile ilgili bir hastalıktır. Bu hastalıkta bireyin vücudu kendi dokusunu yabancı görmekte ve onunla savaşmak için iltihap üretmektedir.

Romatoid artrit hangi eklemleri sever?

Romatoid artrit, eklemleri özellikle el, ayak parmak eklemleri ve el bileklerini seven bir romatizmadır. Dizler, dirsekler, omuzlar, çene kemiği ve bazen diğer eklemlerde de tutulmalar görülebilir. Tutulmalar genellikle çift taraflıdır.

Eklem tutulması ne demektir?

Tutulma dediğimiz olay ise bu bahsettiğimiz eklemlerde iltihap birikmesidir. İltihaplar mikrobik değildir. İltihap bir sıvıdır ve içinde birçok ağrı oluşturan, ekleme ve komşu dokularına hasar veren, yapılarını bozan ve en sonunda şekil bozukluğuna yol açan maddelerin birikmesidir.

Hastalık kendini nasıl gösterir?

Hastalık kendini eklemlerde ağrı, şişlik, ısı artışı, tutukluk ve eklemlerde hareket kısıtlılığı ile göstermektedir. Hastalar, genelde sabahları ellerini tam kapatamama ve bir şey tutamadıklarını beyan ederler. Yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık ve kilo kaybı da görülebilir.

Romatoid artritte sadece eklemler mı tutulur?

Maalesef romatoid artrit sadece eklemleri sevmez, kalp, böbrek, akciğer, deri, göz, dolaşım sistemi, kemik iliği gibi diğer organları da sever. Bu nedenle bu hastalığa sistemik hastalık denir.

Romatoid artrit kimlerde ve hangi yaşlarda görülür?

Romatoid artrit çocuklarda ve erişkinde yani her yaşta ve her ırkta görülebilir. Kadınlarda bu hastalık erkeklerden 2-3 kat daha fazla görülür ve romatoid artritli olan hastaların birinci derece akrabalarında hastalık gelişme riski 2-3 kat artmaktadır.

Hastalığın teşhisi nasıl konulur?

Teşhis, doktor tarafından detaylı bir hastalık sorgulaması, detaylı bir kas iskelet sistemi muayenesi, kan tahlilleri, radyografi ve gerekirse eklem ultrasonografisi veya ilaçlı magnetik rezonans görüntüleme (EMAR) yöntemleri ile konulmaktadır.

Kan tahlili ve grafide ne görülür?

Kan tahlilleri hem teşhisi doğrulamak ve hem tedavinin değerlendirilmesi için kullanılır. Sedimantasyon, CRP en çok bakılan iltihap belirteçleridir. Karaciğer ve böbreklerin işlevselliğine dair tahlil istenir. Şayet eklemlerde bozulma başlamışsa, röntgende görülebilir. Röntgen normal ise ve şüphe devam ederse, eklemden ultransongrafi ve ilaçlı EMAR çekilebilir

Romatoid artritin tedavi hedefi nedir?

Ağrıyı azaltmak, iltihabı baskılamak, eklem hasarını yavaşlatmak ve durdurmak, bedensel ve ruhsal işlevliği iyileştirmek, günlük kişisel bakım işlevlerini iyileştirmek, ev ve mesleki işlerde verimi artırmak ve hayat kalitesini yükselmektir.

Romatoid artritin tedavisi var mıdır?

Bu hastalığın tedavisi çok önemlidir. Erken ve doğru tedavi ile hem eklemlerdeki iltihaplar düzelir ve hem hastalığın diğer organlara zarar verilmesi önlenir.

Romatoid artrit tedavi 3 ayrı bölümden oluşmaktadır. İlaç tedavisi, ilaç dışı tedavi ve cerrahi tedavi.

İlaç tedavisi çok başarılıdır. Daha önce kullandığımız metotreksat, leflunamid, sulfasalazin ve hidorksiklorokine ek olarak özellikle son 20 yılda tedavide farklı yeni kuşak ilaçlar da bulunmuştur. Tabii ki hastalık her hastada aynı seyretmediği gibi tedaviler de her hastada farklı olabilir. İlaçlar tamamıyla hastanın mevcut durumuna göre doktor tarafından hastayla paylaşılarak seçilir. İlaçların olabilecek yan etkilerini kontrol etmek, etkinliğini değerlendirmek için hastaların 1-3 ayda bir kontrolleri gerekmektedir.    

İlaç dışı tedavilerin başında eğitim gelmektedir. Bazen hastalar internet üzerinden yanlış bilgiler edinirler strese girerler. En doğru bilgilendirme hekim tarafından yapılır. Hastalığın nedeni, seyri, oluşturabilecek yan hastalıkları, ilaçlar, ilaçların yan etkileri, günlük yaşam aktivitede dikkat edilmesi gerekenler, koruma, beslenme, baş etme ve diğer bilgilerin paylaşılması hem hastaya ve hem hasta yakınları için gerekmektedir. Diğer önemli ilaç dışı tedaviler ise egzersizdir; aerobik, germe, kuvvetlendirme egzersizleri.  Fizik tedavi uygulamaları örneğin sıcak, soğuk, elektrik akımları v.s. Günlük işleri kolaylaştırıcı yardımcı cihazlar, psikolojik destek, stressiz yaşam, davranış tedavileri ise ilaç dışı tedavi yöntemlerinden birkaç örnektir.

Cerrahi tedavi ise hastalığın ileri döneminde, deformiteleri düzeltmek ve işlevsellik kazandırmak amacıyla yapılan cerrahilerdir. Cerrahiler, basit cerrahilerden (sinir ve tendonları serbestleştirmek),  büyük ve komplike cerrahilere kadar (eklem protezleri) değişmektedir

Hastanın uygulaması gereken hususlar nedir?

  1. Stres ve sıkıntıdan uzak yaşamak
  2. Bir uzman hekimin takibine girmek
  3. İlaçları düzenli kullanmak, kontrollere düzenli gitmek
  4. Günde en az 8 saat uyumak
  5. Egzersiz yapmak, egzersiz ve istirahatı dengede tutmak
  6. Eklemleri korumak
  7. Gerektiğinde işleri kolaylaştıran yardımcı cihazları kullanmak
  8. Sağlıklı beslenmek. Mümkün mertebe Akdeniz mutfağı usulü beslenmek
  9. En iyi diyet hububat, meyve, yeşillik, yeteri kadar et çeşitleri ve az miktarda yağdır
  10. Doymuş yağ asitleri az ve özellikle balık yağı gibi doymamış yağ asitleri fazla tüketmek
  11. Omega 3 tüketmek

Skolyoz

​​​Skolyoz Nedir?​

Skolyoz, omurganın karşıdan bakıldığında sağa veya sola doğru 10 dereceden fazla olan eğriliğidir. Bu omurga eğriliği sadece bulunduğu yerde değil omurganın tamamında telafi edici dönme hareketleri, komşu omurga bölgelerinde telafi edici küçük eğrilikler gibi yapısal değişikliklere neden olur.

Omurgadaki bu eğrilik bazen kişinin kendisi veya başkaları tarafından fark edilebilirken, bazen de dışarıdan fark edilmesi mümkün olmaksızın skolyoz olabilmektedir. Toplumda %3 oranında görülmekle birlikte skolyozluların sadece %10'unda tedavi gerekmektedir. Erkek ve kadın etkilenimi eşit olup kadınlarda erkeklerden 10 kat daha fazla ilerleme göstermektedir.

Skolyozun Belirtileri
Skolyoz, erken teşhis edilmezse erişkin çağda ciddi problemlere neden olabilmektedir. Hastalık erken belirlenip, takibe alınarak uygun tedaviler verildiğinde tedavi başarısı yüksektir. Ancak zamanında teşhis edilemeyen omurga eğrilikleri ilerlemişse, erişkin yaşlarda ciddi omurga, iç organ, kalp ve akciğer problemlerine yol açmaktadır.

Aşağıdaki bulgular skolyoz varlığına işaret edebilir:

  • Kalçalar ve omuz seviyesinde bir tarafta diğerine göre düşüklük

  • Bir kolun diğer koldan daha aşağıda durması

  • Kız çocuklarda etek katlantılarının bir tarafta yukarı toplanması. 

  • Göğüs kafesinde asimetri ve bir kürek kemiğinde tümsek gözlenmesi.

Bu bulgulardan hareketle tanı konulabileceği gibi okul taramaları ve başka nedenlerle çekilen radyografilerde rastlantısal olarak da saptanabilir.

Skolyoz'da Tanı

Skolyoz tanısı ayakta uzun kasete çekilen ve tüm omurgayı içine alan skolyoz grafisinde yapılan açı ölçümleri ile konulmaktadır. Genellikle ek bir problem olmadığı sürece MR görüntüleme gerekmez. Skolyoz grafisinde omurlar arasındaki açılanma tespit edilerek skolyozun varlığı ve varsa derecesi belirlenir. Bu açılanmaya Cobb açısı denilmektedir ve skolyozun ne şekilde tedavi edileceği ile ilerleyip ilerlemediğinin kontrolü bu açıya dayanarak yapılır.

Skolyozun ilerleyip ilerlemeyeceği; kişinin kemik gelişimini tamamlayıp tamamlamamasına, skolyozun hangi nedenle oluştuğuna ve başlangıçta tespit edilen Cobb açısına bağlıdır. Hangi skolyozun ilerleyeceği kesin olarak bilinemese de şu faktörler skolyozun ilerleyeceğini gösterir:

  • Skolyoz tespit edildiğinde 12 yaşından küçük olmak

  • Kız cinsiyet

  • Skolyozun ilk adet öncesi tespit edilmesi

  • Cobb açısının 20 dereceden fazla olması

  • Sırt eğriliği ön planda olan eğrilikler ve omurgada iki bölgede eğrilik olması

  • Kalça radyografisinde kemik gelişiminin tamamlanmaması.

Skolyoz Tipleri

Skolyoz başlama yaşına göre üçe ayrılmaktadır:

  1. İnfantil: 0-3 yaş

  2. Juvenil: 4-9 yaş

  3. Adölesan: ≥10 yaş

Ayrıca infantil ve juvenil skolyoza erken başlangıçlı skolyoz ve adölesan skolyoza geç başlangıçlı skolyoz denilmektedir.

Ayrıca oluşma mekanizamalarında göre skolyoz üçe ayrılır

  1. İdiyopatik skolyoz: Altta yatan nedenin belirlenemediği skolyoz tipi.

  2. Nöromuskuler skolyoz: Bacak boyu farkı, duruş bozukluğuna bağlı, sinir hasarı ile giden doğumsal ve kalıtımsal hastalıklar, kas hasarı ve güçsüzlüğü ile giden doğumsal ve kalıtımsal hastalıklar, travma, tümörler, raşitizm, omurgada geçirilmiş enfeksiyonlar bu tip skolyoza neden olabilir.

  3. Sendromik skolyoz: Çeşitli genetik ve metabolik sendromlara eşlik eden skolyoz.

Skolyoz Tedavi Yöntemleri

Tedavide ana amaç kemik gelişimi tamamlandığında <40 derece Cobb açısı sağlamaktır. Çalışmalar 40 derecenin altındaki eğriliklerin erişkin dönemde ilerlemediğini göstermektedir.

Tedavi seçenekleri gözlem, korseleme ve cerrahidir. Tanı konulup tedavi başlanması ne kadar erken olursa başarı şansı o kadar yüksektir. Tedavinin her döneminde omurga kaslarını güçlendirici ve esnetici egzersizler gerek fizyoterapist eşliğinde hastane ortamında gerekse ev veya spor salonu ortamında hasta tarafından uygulanmalıdır. Yüzme, pilates tarzı omurga etrafındaki kasları kuvvetlendirici sporlar önerilmektedir.

Gözlem: 20 derecenin altında ve iskelet gelişimi tamamlanmaya yakın hastalarda sadece gözlem ve 3-6 ay aralıklarla kontrol yeterlidir.

Korse: Korsenin amacı eğimin artışının engellenmeye çalışılmasıdır. Korse özellikle eğimin 20 derece üzerinde skolyozu olan ve büyümenin devam ettiği çocuklarda etkilidir. Korsenin iskelet gelişimi tamamlanan bireylerde ve 20 derecenin altında veya 50 derece üzerinde eğriliği olanlarda kullanımına gerek yoktur.

Cerrahi: Eğim 50 derece üzerinde ve çocuk hala büyüyorsa cerrahi kaçınılmazdır. Kemik gelişimi tamamlanmış olsa bile 50 derece üzeri eğrilikler her yıl 1 derece büyür. 70 derece üzerindeki eğrilikler akciğerlere bası yaparak solunum sıkıntısına sebep olabilir.  Bu nedenlerle ileride gelişebilecek problemleri önlemek ve görüntü açısından cerrahi seçeneği iyi değerlendirilmelidir. Cobb açısı arttıkça cerrahi sonucu oluşabilecek komplikasyon riski arttığından doktor tarafından uygun görüldüğünde cerrahi mümkün olduğunca ertelenmemelidir.

Adölesan İdopatik Skolyoz'da Tedavi

Bu skolyoz çeşidinde takip ve tedavi kemik gelişimi ve beklenen erişkin boya ulaşma derecesine göre yapılmaktadır. Kemik gelişimi doktorunuz tarafından çeşitli yöntemler ile belirlenebilmektedir ve sonuçlara göre şunlar uygulanmaktadır

Kemik gelişimine dair herhangi bir bulgusu olmayanlarda:

Cobb açısı

  • <15°: 6-12 ay aralarla takip

  • 15 °-20 °   günlük fizyoterapi ve evde devam eden fizyoterapist gözetiminde egzersizler (en az 3 ay), sonrasında 2 haftada 1 fizyoterapist gözetiminde egzersiz.

  • 20 °-25 ° günlük fizyoterapi, mümkünse yoğunlaştırılmış fizyoterapi programları (4-6 saatlik günlük çalışmanın yapıldığı 3-5 haftalık programlar)

  • >25 ° günlük fizyoterapi, yoğunlaştırılmış fizyoterapi, korseleme (12-16 saat)

Kemik gelişiminin ilk bulgularının görüldüğü bireylerde:

Bu bireylerde kemik gelişimini de hesaba katan ilerleme faktörü hesaplanır.

İlerleme faktörü

  • <%40 3 aylık sürelerle takip

  • %40 günlük fizyoterapi

  • %50 günlük fizyoterapi +mümkünse yoğunlaştırılmış skolyoz programı

  • %60 günlük fizyoterapi +mümkünse yoğunlaştırılmış skolyoz programı +yarı zamanlı korse (16-23 saat)

  • %80 günlük fizyoterapi +mümkünse yoğunlaştırılmış skolyoz programı +tam zamanlı korse (24 saat)

Beklenen boyunun %98'ine ulaşanlarda:

Cobb açısı

  • <20 ise 6-12 aylık aralarla takip

  • 20-25 ise günlük fizyoterapi,

  • >25 ise günlük fizyoterapi ve yoğunlaştırılmış skolyoz rehabilitasyon uygulamaları

  • >35 ise günlük fizyoterapi ve yoğunlaştırılmış skolyoz rehabilitasyon uygulamaları ve daha önce korseleme başlandıysa 16 saat korse

Beklenen erişkin boyun %99.5'ine ulaşanlarda:

Cobb B açısı

  • >25 günlük fizyoterapi

  • >30 günlük fizyoterapi ve yoğunlaştırılmış skolyoz programları​