Meme Kanseri

​​​​

Meme kanseri erken teşhis edildiğinde çok başarılı sonuçlar alınan, tedavisinde son yıllarda büyük ilerlemeler kaydedilen bir hastalıktır. Kadınlarda görülen en sık kanser türüdür ve kansere bağlı ölümlerde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alır. En çok tespit edilen tipi, meme kanallarından kaynaklanan duktal kanserdir. Süt bezlerinden köken alan lobüler kanserler de sık görülür. Meme kanseri görülme sıklığı son yıllarda oldukça artmıştır. İstatistiklere göre meme kanserinin görülme sıklığı yüz binde 40-50 civarındadır. Hayatı boyunca 8 kadından birinin meme kanserine yakalanma olasılığı vardır. Bu kadar yüksek oranda görülen bir hastalıktan korunmak için alınabilecek önlemler tespit edilmiştir. Sağlıklı beslenmek, düzenli spor yapmak, sigara ve alkol gibi kansere neden olan maddelerden uzak durmak, obeziteden kaçınmak, emzirmek, ileri yaşta anne olmamak, hormon ilaçları ve radyasyondan kaçınmak başlıca dikkat edilmesi gereken hususlardır.

Meme kanseri konusunda farkındalık son zamanlarda artmıştır. Tarama yöntemlerinin gelişmesi ve farkındalığın artması ile birlikte erken evrede olguların %85'ine tanı konmaktadır.   Kalan kısım ise ileri evrede tespit edilebilmektedir.

Meme Kanserinde Kimler Risk Gruplarını Oluşturur?

Kansere öncü sayılabilecek bir lezyonu bulunanlar, önceden bir memesinde kanser gelişenler, genetik yatkınlığı olanlar, ailesinde veya akrabalarında meme kanseri gelişmiş olanlar, uzun süreli doğum kontrol hapı kullananlar, menopozda uzun süreli ve yüksek doz östrojen tedavisi alanlar, ışına maruz kalanlar, erken adet görüp geç menopoza girenler, hiç doğum yapmayan veya ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapanlar, yağlı gıdalarla beslenenler başlıca riskli grupları oluşturmaktadır.

Meme Kanserinde Cerrahi

Meme kanserinin tedavisinde en önemli kısmı cerrahi oluşturur ve başarı kanserin erken evrede yakalanmasına bağlıdır. Erken evrede tespit edilirse sağ kalım oranları çok yüksektir. Ameliyatın amacı, tümörün tamamının vücuttan uzaklaştırılmasıdır. Cerrahi dışındaki tedaviler cerrahi yöntemi desteklemek içindir. Cerrahiye uygun olmayan vakalarda tümörün ilerlemesini veya başka organlara yayılmasını önlemeye yönelik tedaviler uygulanabilir.

Cerrahide 3 ameliyat şekli yaygın olarak uygulanır. Mastektomi; tümörle birlikte memenin tamamının çıkarılmasıdır. Koltuk altındaki lenf düğümlerinde tutulum varsa onlarda çıkarılır. Kozmetik maksatlı aynı seansta veya geç dönemde (1-2 yıl sonra) hastaya; silikon protez veya kendi dokularıyla yeni meme yapılabilir. Cilt Koruyucu Mastektomi; meme dokusunun tamamının çıkarılmasının gerektiği ancak meme derisinin tutulmadığı durumlarda uygulanır. Çıkarılan dokunun yerine, derinin içine silikon protez yerleştirilir. Bu ameliyat kansere öncü lezyonu ve genetik riskleri yüksek olan hastalarda önlem amaçlı uygulanır. Meme Koruyucu Ameliyat; tümörün, etrafındaki bir miktar normal meme dokusu ile birlikte çıkarıldığı yöntemdir. Burada meme yerinde bırakılarak kozmetik görünümün bozulmaması ve hastanın bedensel ve ruhsal açıdan psikolojik olarak en az seviyede etkilenmesi sağlanır. Bu hastaların ameliyat sonrası ışın tedavisi alması gerekir. Çalışmalarda uygun hasta seçimi ve doğru evreleme ile memenin hepsinin çıkarıldığı yöntemlerle meme koruyucu yöntemlerin yaşam sürelerinin benzer olduğu tespit edilmiştir.

 

Kemoterapi, Radyoterapi ve Hormonoterapi

Kemoterapi; kanser hücrelerini öldüren ilaçlar verilerek yapılan tedavidir. Kemoterapi hastalara cerrahi öncesi tümörü küçültmek için veya sonrasında vücutta kalmış tümör hücresi olasılığı için patolojik değerlendirmenin sonucuna göre verilir. Bu ilaçlar tek veya birkaçı aynı anda dört ila altı kür, 3 haftalık ara ile verilir.

Radyoterapi; X-ışınlarının meme bölgesine ve koltuk altına uygulanmasıyla, cerrahi girişimden sonra geride kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin yok edilmesini sağlamak amacı ile yapılır. Ameliyattan sonra 4-6 hafta süreyle uygulanır. Işın genellikle haftada 5 gün olarak verilir. Bu hastalarda halsizlik, memede şişme ve ağırlık hissi, deride renk değişikliği ortaya çıkabilir. Bu yan etkiler yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur.

Hormonoterapi; bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile hormonlara özellikle östrojene duyarlı olabilir. Hormon tedavisinde ilaçlar ya hormonların hücre yüzeyindeki alıcılara bağlanmasına engel olur ya da hormonun yapımını engeller. Bunun önemi östrojenin bu kanser hücrelerinin büyümesine neden olabilmesidir. Hormon tedavisinde amaç, östrojen etkisini ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla yapılan diğer tetkik progesteron reseptörleri ve HER-2 dir. Bu reseptörlerin durumu hastanın yaşam süresini tahmin etmede de önemlidir.  Hormon ilaçları nüksü önlemek için koruyucu olarak ve yaygın hastalıkta, özellikle kemik metastazlı veya sınırlı organ metastazlı hastalıkta hastalığı kontrol etmek amacıyla da kullanılır.

Hedefe yönelik tedaviler diğer kanserlerde olduğu gibi ileri evrede kullanılırken meme kanserinde erken evrede kullanılmasına yönelik çalışmalar da yapılmaktadır. Bu yöntemde tümör hücresindeki bir alıcı veya hücre içindeki bir enzim hedeflenip hücrenin çoğalma mekanizması durdurularak hücre ölümü hedeflenir.

Meme Kanserinde destek tedavileri

Meme kanseri birçok branşın birlikte çalışmasını gerektiren hastalıktır. Hekimler, hemşireler, eczacılar, psikologlar, beslenme ve sosyal hizmet uzmanları da ekibe dahil olmalıdır. Hastaların beslenmesi, psikolojisi, sosyal durumları ile ilgili destek verilmesi tedavinin bir parçasıdır.

Meme kanseri hastalarında destek tedavileri bağışıklık sistemini harekete geçirmek, kanseri tedavi etmek, güncel kanser tedavilerinin yan etkileriyle ilişkili semptomları hafifletmek, yaşam kalitesini ve algıyı artırmak gibi nedenlerle yapılır.

Meme, kadınların cinsel kimliklerinde ve vücut algılamalarında önemli yeri olan bir organdır. Önce ölüm korkusu sonra kimliğinin simgesi olan bir organın kaybedilmesi ve beğenilmeden yoksun olacağı düşüncesi, bu hastaların tanı konduğu anda psikolojik anlamda destek almalarını gerekli kılar. Hastaların bazılarında başa çıkabilme becerileri azalabilir, başkalarına bağımlılıkları artabilir. Aile, iş ve sosyal hayatlarında dengeyi korumakta zorlanabilirler. Yalnızlık, terk edilmişlik duygusu desteksiz bırakılma hislerine kapılabilirler. Gündelik yaşamı bozacak kadar kaygı, üzüntü içerisinde olanlar ise psikiyatrik destek almalıdır. Hastanın kendini zayıf ve değersiz hissetmesi önlenmelidir.

 

Meme Kanserinde Fitoterapi

Kanser hastalarında kullanılan tamamlayıcı tedaviler arasında, fitoterapi en yaygın ve en eski kullanılan tedavi grubudur. Bitkisel tıbbi ürünler; biyolojik etki, kanser hücresinin zararlı etkilerinden korunma, bazı hormon ve enzimlerin etkisinin değiştirilmesi, kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerini ve komplikasyonlarını azaltma,  vücudun bağışıklık hücrelerinin işlevinin iyileştirilmesi için kullanılır. Fitoterapi ürünlerinin meme kanserinde kullanılmasının nedenleri arasında hastalık semptomlarını azaltmak ve hastalığı önlemek de yer alır. Örneğin, sarımsaktaki organosülfür bileşiklerinin hayvanlarda kanseri önlediği deneysel olarak gösterilmiştir.  Meme kanserli hastalarda en sık kullanılan fitoterapi ürünleri ekinezya, adaçayı, kedi pençesi, keten tohumu, zerdeçal, ginkgo biloba, ökse otu, geven ve sarımsaktır. Ayrıca multivitamin ve mineraller kullanılır. A ve keratonoidler, B kompleks vitaminleri, C, D, E vitamini, selenyum, kalsiyum ve Omega 3 doymamış yağ astleri DHA ve EPA hastaların özelliklerine göre tercih edilir. Her hastanın özgeçmiş ve soy geçmişi göz önünde bulundurularak tedavi kişiselleştirilip tümörün tipi ve reseptör durumuna göre farklı bitkisel ürün ve takviyeler kullanılmalıdır.

Bitkisel preparatlar, aktif bileşenleri nedeniyle, diğer tamamlayıcı yöntemlerden daha yüksek tedavi ve aynı zamanda yan etki potansiyeline sahiptir. Bilindiği gibi bir maddenin tedavi etkinliği arttıkça yan etki oluşturma riski de artar. Bu nedenle bitkisel tedaviler bitkiler kadar, insan vücudunu da bilen kişiler yani hekimler tarafından uygulanmalıdır. Bitkilerin etki mekanizmasının ve kanserin özelliklerini bilmeden uygulanan tedaviler, yarardan çok zarara neden olabilir. Örneğin; ekinezya, nar, nane, papatya, greyfurt, sarımsak ve ginseng preparatları hormonoterapide kullanılan ilaçlarla etkileşir, fitoöstrojenler endokrin tedavilerini nötralize edebilir. Onkolojik süreçlerde belirli destek tedavilerinin kullanımı kullanılan ilaçlar nedeniyle sorunlu hale gelebilir ve hastanın sağlığı için risk ortaya çıkabilir. Bu nedenle, günümüzde hastalar sağlıkları ile ilgili aldıkları kararlarda çok dikkatli olmalıdır. Hastalığın her evresinde iletişime geçecekleri hekim ve destek tedavilerini uygulayacak kişileri seçerken bilinçli hareket etmeleri gerekir.