Hipertansiyon Nedir?

​1.      Hipertansiyon nedir?​

Tansiyon (kan basıncı), damar duvarına uygulanan basınç olarak tanımlanır. Tansiyon, kişinin kalbinin pompaladığı kan miktarına ve damar duvarında kan akışına karşı oluşan dirence bağlı olarak değişkenlik gösterir. Sistolik (büyük) tansiyon, kalp kasıldığı zaman oluşan maksimum kan basıncıdır. Diastolik (küçük) tansiyon, iki atım arasında kalp gevşediğinde atar damarlardaki ölçülen minimum kan basıncıdır.

Hipertansiyon, kanın damar duvarına uyguladığı basıncın yüksek seyretmesi durumudur. Tansiyon ölçümlerinde kişi en az 10 dakika dinlenmiş ve sakin olmalıdır. Bu şekilde yapılan, 3 ayrı ölçümde, sistolik kan basıncı 140 mmHg, diastolik kan basıncı 90 mmHg'nin üstünde saptanırsa hipertansiyon tanısı konulmuş olur.

Türkiye'de her 5-6 erişkinden biri tansiyon hastasıyken, 40 yaş üstü erişkinlerde bu oran 3'te 1 'e, 50 yaş üstü erişkinlerde ise 2'de 1'e düşmektedir.

 

2.       Hipertansiyon belirtileri nelerdir?
Hipertansiyon uzun bir süre belirti vermeden sessizce ilerleyebilen kronik bir hastalıktır. Bu süreçte belirti vermeden kalp ve damar sistemi, böbrek ve beyin gibi hayati organlara hasar verebildiği için “sessiz katil" olarak da adlandırılmaktadır. Bu yüzden kan basıncının yüksek olduğunun belirlenebilmesi için belli aralıklarla ölçüm yaptırılması gereklidir.

En sık görülen belirtiler;

  • Baş ağrısı
  • Baş dönmesi
  • Nefes darlığı
  • Çarpıntı
  • Göğüs ağrısı
  • Görme bozuklukları
  • Kulaklarda çınlama
  • Burun kanamaları
  • Sık idrara çıkma
  • Gece uykudan uyanıp idrar yapma
  • Vücutta ödem şeklinde sıralanabilir.

     

3.       Hipertansiyon nedenleri nelerdir?
Kişide kan basıncı yüksekliği, birincil (esansiyel) ve ikincil (sekonder) hipertansiyon olmak üzere 2 grupta incelenir.

Esansiyel hipertansiyon tanımlaması kişideki yüksek kan basıncının oluşmasına neden olabilecek durumun tespit edilememesi halinde kullanılan bir terimdir. Tek bir sağlık problemi sonucunda ortaya çıkmamış, klinik olarak zaman içerisinde yavaş yavaş gelişme eğilimindedir. Tüm hipertansiyon hastalarının %95'i bu gruptadır.

İkincil (sekonder) hipertansiyon kavramı ise kişideki yüksek kan basıncının belirli bir sağlık probleminin bir sonucu olarak ortaya çıktığını ifade eder. Birincil hipertansiyondan farklı olarak, bir neden sonucunda sekonder olarak gelişen yüksek kan basıncı, ani olarak yükselir. Böbrek hastalıkları, böbrek üstü bezi tümörleri, kan damarlarında doğuştan gelen kusurlar, tiroid hastalıkları, obstruktif uyku apnesi ile doğum kontrol hapları, soğuk algınlığı ilaçları, dekonjenstanlar, reçetesiz satılan ağrı kesiciler, bazı reçeteli ilaçlar ya da kokain amfetamin gibi yasadışı uyuşturucular sekonder hipertansiyon nedenleri olarak sayılabilir. Tüm hipertansiyon hastaları arasında sadece %5'i bu grup içinde yer alır.

 

4.       Yüksek tansiyon için risk faktörleri nelerdir?
Kişide yüksek kan basıncı gelişimine zemin hazırlayabilecek birçok risk faktörü mevcuttur. Hipertansiyon gelişme riski, yaşın ilerlemesi ile birlikte artış gösterir. Aile bireyleri ve akrabaları arasında hipertansiyon hastası bireylerin bulunması da kişide hipertansiyon gelişimi için riskli kabul edilen faktörler arasında yer alır. Bu durumlar dışında aşırı kilolu, fiziksel aktivite yapmayan, tütün ve sürekli alkol kullanımı olan kişiler de hipertansiyon gelişimi açısından riskli kabul edilen grup içerisinde değerlendirilir. Yüksek tuz tüketimi, magnezyum, potasyum ve kalsiyumdan yetersiz beslenme de yüksek tansiyon gelişimi için bir risk faktörüdür. Diyabet, yüksek kolesterol hastalıkları da hipertansiyona zemin hazırlayabilecek durumlar arasında sayılabilir.

 

5.       Yüksek tansiyonun neden olabileceği sorunlar nelerdir?
Uzun süre kontrolsüz şekilde seyreden hipertansiyon kalp yetmezliği, kalp krizi, atriyal fibrilasyon gibi bazı ritim bozuklukları, kronik böbrek hastalığı, serebrovasküler hastalıklar (inme) gibi çeşitli rahatsızlıklara yol açabilir. Dolayısıyla kan basıncının normal sınırlar içerisinde seyretmesi vücut fonksiyonlarını sağlıklı olarak devam ettirebilmek için önemlidir.

 

6.       Hipertansiyon tedavisi nasıl olur?
Tedavide iki önemli öge vardır:

  1. İlaç tedavisi
  2. Yaşam tarzı değişiklikleri

    Doktorunuzun size uygun gördüğü ilaçları kullanmak yüksek tansiyon hastası olarak yaşamak ve kan basıncını kontrol altında tutmak çok önemlidir. Kişiye en doğru ve uygun kombinasyonu bulmak için ilaçlar arasında çeşitli değişiklikler yapılabilir. 65 yaşından küçük sağlıklı kişiler, 10 sene içerisinde kardiyovasküler hastalık geliştirme ihtimali % 10'un üzerinde olan bireyler ve kronik böbrek, koroner arter veya şeker hastalığı olan kişilerde kan basıncı hedefi 130/ 80 mm hg'nin altında tutmaktır. 65 yaş üstü kişilerde ise kan basıncı hedefimiz ise 140/ 80 mm hg'nin altıdır.

    İlaçlar kadar önemli olan diğer öge, tuz tüketiminin azaltılması, kilo kontrolünün sağlanması, düzenli egzersiz, aktif ya da pasif olarak tütün dumanına maruz kalınmasının sonlandırılması, başarılı stres yönetimim gibi yaşam tarzı değişiklikleridir.

Yaşam tarzında değişikliğe gitmek, ilaçlara olan ihtiyacı azaltabilmektedir, ancak doktor önerisi olmadıkça ilaçların kesilmesi ve dozajlarının değiştirilmesi uygun değildir. Halk arasında kabul gören, ilaçların bağımlılık yaptığı veya böbrekler ve diğer organlara zarar verdiği inanışı doğru değildir. Organlara en büyük hasarı tedavi edilmeyen ve kontrolsüz hipertansiyonun verdiği unutulmamalıdır. İlaç uyumuna dikkat eden ve yaşam tarzı değişikliklerini uygulayan kişilerde hipertansiyon kontrol altına alınmaktadır. Hipertansiyon tedavisinde başarı büyük oranda hastaya bağlıdır, bu başarıda hekim kontrolü ve hasta uyumu kilit roldedir.

 

7.       Dirençli hipertansiyon nedir? Tedavisi nasıldır?
En az birisi diüretik (idrar söktürücü) olmak kaydıyla, en az üç farklı hipertansiyon ilacı kullanılmasına rağmen, kişinin kan basıncı değerleri hala yüksek seyrediyorsa, dirençli hipertansiyondan bahsedilir.

Son yıllarda bu tarz hastalarda çoklu ilaç kullanımı azaltmak ve kan basıncını daha iyi kontrol altına almak amacıyla geliştirilen yöntemlerden bir tanesi 'Renal Denervasyon'dur. Bu yöntemde kasıktan atardamarlar yoluyla girilerek, böbrek damarlarına ulaşıp, buraya gelen sinirlere düşük enerjili radyo dalgası sistemiyle yakma veya küntleştirme yapılmaktadır.

Bu tarz yöntemlerin kullanımı, ilaçlarla kontrol edilemeyen durumlarda gündeme gelir. İlaçlarla kontrol edilebilen kan basıncında bu tarz tedavilerin yeri yoktur.