Preterm (Erken) Doğum

Preterm doğum terimi, 20 ile 37. Gebelik haftaları arasında meydana gelen doğumları tanımlamak için kullanılmaktadır (20. Haftanın altındaki doğumlar düşük olarak kabul edilir), dünya üzerindeki doğumların %5-18 'ini oluşturmaktadır. Bu doğumların %70-80 kadarı kendiliğinden: doğum ağrılarının başlaması veya suların vaktinden önce gelmesi, nadiren de rahim ağzı yetmezliği nedeniyle oluşur. Kalan %20-30'u ise anne veya bebeğin hayatını tehlikeye atan bir tıbbı neden ile gerçekleşir. Bu nedenler arasında gebelik zehirlenmesi (preeklampsi), plasentanın rahimin aşağı kısmına yerleşmiş olması, bebekte gelişme geriliği ve ikiz, üçüz gibi çoğul gebelikler sayılabilir.


Erken doğumun dejavantajları nelerdir?

Erken doğan bebeklerde, solunum sıkıntısı, kafa içi kanama, bağırsak sorunları, enfeksiyon, sarılık, göz sorunları, anemi, hipoglisemi, uzun dönemde görme ve işitme problemleri, myopi, şaşılık, astım, hipertansiyon ve bozulmuş glikoz toleransı görülme olasılığı artmıştır.


Tıpta yaşanan gelişmeler erken doğum ile ilgili tedavileri de etkiledi mi?

Yeni doğan yoğun bakımında sürekli devam eden gelişmeler sayesinde, bebeklerin hayatta kalması için gebelik yaşının alt sınırı sürekli olarak aşağıya çekilmektedir. 1980'lerden başlayarak en az 500 gram doğum ağırlığına sahip veya 24 hafta ile sonrasında doğan bebekler yaşayabilir olarak kabul edilmektedir. Sadece yeni doğanların hayatta kalması için kabul edilen sınır, hamileliğin önceki haftalarına çekilmekle kalmamış, aynı zamanda büyük preterm bebeklerin hayatta kalma kalitesi de neredeyse term bebeklerle aynı düzeye gelmiştir.


Erken doğum açısından risk grubunda olanlar kimlerdir?

İdeal olarak gebelik öncesinde veya erken gebelik döneminde risk faktörlerinin belirlenmesi, alınabilecek önlem ve tedavilerle erken doğum önlenebilmektedir. Sigara kullanımı, yetersiz beslenme, gebelik sırasında yetersiz kilo alımı, kokain veya alkol kullanımının, fetal gelişimde kısıtlama ve erken doğuma neden olabileceği bildirilmiştir. Özellikle hamilelik sırasında yetersiz kilo alımının erken doğum riski ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Obez gebelerde de diyabet ve yüksek tansiyon gibi hastalıkların sık görülmesi nedeniyle erken doğum gerekliliği artmıştır.

Alkol kullanımı yalnızca erken doğumla değil, prematür bebeklerdeki artmış beyin hasarı riski ile de ilişkilendirilmiştir. Gebelik sırasında sigara kullanımı ise düşük doğum tartılı bebek doğumunun yaklaşık yarısında sorumlu bulunmuştur. İşaret edilen diğer anneye bağlı nedenler arasında genç anne yaşı, yoksulluk ve meslek ile ilgili faktörler gelmektedir. Seyrek olarak araştırılmış olan, ancak önemli olduğu düşünülen bir diğer faktör de psikolojik strestir. Gebeliğin son aylarındaki psikolojik stres ile preterm doğumlar arasında bağlantı kuran çalışmalar mevcuttur. Ayrıca gebelikler arasında 6 aydan daha az bir aralık olmasının erken doğum riskini üç kat artırdığı gösterilmiştir. Bu aralığın 12 ayın üzerine çıkarılması riski azaltmaktadır.

Daha önce yapılmış bir preterm doğum hikayesi, var olan, gebelikte ortaya çıkabilecek bir preterm doğum olasılığını kuvvetlendirmektedir. Bu gebelerde ilaç tedavisi, rahim ağzının ölçülerek takibi ve gerekirse bu bölgenin cerrahi dikiş ile kapatılması riski azaltmaktadır.

Çeşitli mikroorganizmalar tarafından meydana getirilebilen koryoamniyotik enfeksiyonlar (fetusun içinde bulunduğu zarlar ve sıvının enfeksiyonu), erken doğum eyleminin en muhtemel açıklamasıdır. Bakteriyel vaginozis, vaginanın normal, hidrojen-peroksid üreten laktobasillerden oluşan florasının, anaerob bakteriler ile yer değiştirmesini anlatan bir durumdur. Bu enfeksiyonun erken doğum eylemi ile ilişkili olduğu gösterilmiştir.

Ağrılı veya ağrısız rahim kasılmalarına ek olarak, kasıklarda baskı, adet benzeri kramplar, sulu ve kanlı akıntı erken doğum belirtisi sayılabilir. Bu bulgulara normal gebeliklerde de karşılaşılabildiği için, hastalar ve sağlık personeli tarafından gözden kaçırılabilmektedir.

Preterm doğum eylemini önlemek için birçok ilaç ve diğer müdahale yöntemleri kullanılmış, ancak ne yazık ki hiçbiri tam anlamıyla etkili olmamıştır. Bu ilaçların annede oluşturabileceği potansiyel yan etkilerin önemi de yadsınamaz. En sık başvurulan tedavi yöntemlerinden biri olan yatak istirahatinin de erken doğumu önlediğine dair kanıt bulunmamaktadır. Genel sağlık durumunu düzelten sigaranın bırakılması, enfeksiyonların tedavi edilmesi, normal vücut kitle endeksinin korunması gibi önlemler aynı zamanda erken doğum riskini de azaltabilir.